10 Eylül 2015

Lice 93'ten Cizre 2015'e: Batsın sizin 'Yeni Türkiye'niz!

18 kişinin öldürüldüğü 1993 Lice katliamı sırasında ne Baykal ne de Çiller gidebilmişti Lice'ye; bugün aynen Cizre'de olduğu gibi...

Lice'nin yakılıp yıkıldığı, 18 kişinin öldürüldüğü 1993 Lice katliamı sırasında ne CHP Genel Başkanı Baykal girebilmişti Lice'ye, ne de Başbakan Tansu Çiller gidebilmişti. Bugün aynen Cizre'de olduğu gibi...

 

Büyük bir gürültüyle güne başlıyor Liceliler.

Toplar patlıyor, panzerler, otomatik silahlar, helikopterler koca bir ilçeyi tarıyorlar.

Tam anlamıyla bir cehenneme dönüşüyor Lice.

Tarih, 22 Ekim 1993.

Bilanço hayli ağır.  Resmi rakamlara göre 18, halkın iddiasına göre 30'a yakın ölü, yüzlerce yaralı, 74 gözaltı... 400 ev ve 250 işyeri ya ağır hasar görüyor ya da tamamen yıkılıyor.

İlçe belediyesine ait tüm araçlar da yakılıyor.

Neden sonra anlaşılıyor Lice'nin yakılıp yıkılmasının, bir katliam yapılmasının "görünür"deki nedeni.

O gün sabah ilçeye gelen Diyarbakır İl Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın, Lice Tugay Komutanlığı bahçesinde Kanas marka bir suikast silahıyla vurularak öldürülmüştür.

Güvenlik  güçlerine göre, generalle ilçe içerisindeki bir evden ateş açılmıştır.

O günü yaşayanlardan Fahriye Bulut anlatıyor:

"Saat dokuz sıralarıydı. Aniden silah, top sesleri gelmeye başladı. Ne oluğumuzu anlayamadan kendimizi yere attık. Sesler kulakları sağır ediyordu. Bu sırada mermiler evin içine kadar geliyordu. Sürüne sürüne alt kattaki ahıra girdik. Ahırda kazılmış sığınaklar vardı. Hayvanları dışarı çıkartıp biz girdik oraya. Korkudan bir mum bile yakamadık. Sabah 'imdat' sesleri geliyordu dışarıdan. Daha sonra beş altı asker geldi. Ellerinde büyük silahlar vardı. Hepimizi dışarı çıkarttılar. İki askerin elinde ağzı geniş, lüle şeklinde bir silah vardı. Mermi yerine ateş çıkartıyordu. Gözümüzün önünde o silahla evi ateşe verdiler. Dükkanları sırayla yaktılar. Bizi dışarı çıkardıklarında evin önünde iki erkek cesedi vardı. Ayrıca cadde üzerinde cesetler vardı. Bu cesetleri daha sonra ilçede dolaşarak ceset toplayan traktöre atıyorlardı. O gün Lice'yi duman sarmıştı. Caddeler boş kovanlarla dolmuştu. İlçeden ayrılmamıza izin vermiyorlardı. Altı gün mahsur kaldık.'

CHP Genel Başkanı Baykal ve
milletvekilleri sokulmuyor

 

Resmi açıklamalara göre Bahtiyar Aydın'ı PKK'liler vurmuştu, evleri ve işyerlerini de PKK'liler yakmıştı. Diyarbakır Valisi İbrahim Şahin "İlçede bazı kamu binaları ile evler PKK'lıların açtığı ateş sonucu hasar gördü" diyordu.

İlan edilen sokağa çıkma yasağının süreceğini söylüyordu Olağanüstü Hal Bölge Valisi Ünal Erkan:

"Şehirde arama yapıldı. Terörist evlerin tespit edildiğine dair bilgi var. Sokağa çıkma yasağı ihtiyaç olduğu sürece devam edecek. Olaydan sonra yakın kırsal tepelerde ve şehir içinde güvenlik kuvvetleri ve halka dönük atışlar yapılıyor. Durum akşam üzeri normale döndü. Vatandaşlarda can kaybı olup olmadığı ve zarar tespiti yapılıyor. Yiyecek ihtiyaçları giderilmeye çalışılıyor." (Cumhuriyet, 24 Ekim 1993)

Aynı gün PKK Tuğgeneral Aydın'a yapılan suikasti üstlenmediğini açıklıyordu. ARGK Ana Karargah Komutanı Cemil Bayık'a göre PKK Lice'ye saldırmamıştı. Bayık'ın iddiasına göre general devlet tarafından öldürülmüştü. (Gündem, 24 Ekim 1993)

Lice katliamının yaşandığı gün partisinin 7. Bölge Toplantısı için CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Genel Sekreter Ertuğrul Günay, Genel Sekreter Yardımcısı Eşref Erdem, milletvekilleri Uluç Gürkan, Mustafa Doğan, Veli Aksoy, Eşref Erdem Diyarbakır'a gelmişti.

Lice'den gelen haberler vahimdi. Lice'nin yakılıp yıkıldığı, yüzlerce kişinin öldürüldüğü anlatılıyordu.

Ertesi gün Lice'ye gitme kararı verdi CHP Genel Başkanı Baykal. Partinin Umut otobüsüyle Lice'ye doğru yola çıktılar.

Lice'ye 30 kilometre kala yolları askerler tarafından kesiliyor Baykal ve beraberindeki CHP'lilerin. Tartışmalar sonuç vermeyince CHP Genel Sekreter Yardımcısı Eşref Erdem, Devlet Bakanı Necmettin Cevheri ile konuşuyor. Cevheri, Lice'ye gidebileceklerini söylüyor. Ancak karakol komutanı ısrarlar sadece milletvekillerinin geçmesine izin verince otobüsün sürücüsü de indiriliyor ve direksiyona Eşref Erdem geçiyor.

Lice yolunda sürekli asker sevkiyatı yapıldığı dikkat çekiyor. İlçeye tank, panzer ve kamyon gönderiliyor. Yoldan ambülanslar gelip geçiyor.

Baykal ve beraberindekiler Lice'ye ancak 10 kilometre yaklaşabiliyor. Tanıklıklarını CHP Genel Sekreteri Ertuğrul Günay aktarıyor:

"Duruköy karakolunda yolu kesmişler. 'Sıcak temas var, giriş yasak' dediler. Lice'ye sokmadılar. Engel çıkardılar. Kaç ölü var bilmiyoruz. Demek ki orada basından ve milletvekillerinden gizlenen birşeyler oluyor." (Cumhuriyet, 24 Ekim 1993)

 

Başbakan Çiller de Lice'ye gidemiyor

 

Dönemin koalisyon hükümetinin büyük ortağı DYP'nin Genel Başkanı, Başbakan Tansu Çiller de olaylardan birkaç gün sonra Lice'ye gitmek istiyor ama giremiyor.

"Başbakan Tansu Çiller'in Lice Diyarbakır'a yapmak istediği gezinin 'güvenlik' gerekçesiyle engellendiği ortaya çıktı. Çiller, PKK'nın artan terör eylemleri üzerine bölge halkına moral ve 'devlet burada' mesajı vermek üzere Diyarbakır'a, özellikle de Lice'ye gitmek istedi. Başbakan, bu isteğini önceki akşam Çankaya Köşkü'nde yapılan resepsiyonda gazetecilere 'Cumartesi günü Güneydoğu'ya gidiyorum' diyerek açıkladı. Ancak Emniyet ve askeri yetkililer Çiller'in cumartesi günü Diyarbakır'a ve Lice'ye gitmesinin 'mahsurlu' olacağını söylediler. Güvenlik yetkilileri aynı gün Cumhurbaşkanı Demirel'in Kars'ın kurtuluş günü ve şeker fabrikasının açılış törenleri nedeniyle bu kente gideceğini Başbakana hatırlatarak 'Bölgede aynı anda iki ayrı yerde birden güvenlik tedbiri almamız çok zor. Eğer Doğu'ya gitmek istiyorsanız, siz de Kars'a gidin. Iğdır'da da bir takım olaylar oldu. Sizi oraya da götürebiliriz' dediler.

Bölgedeki güvenlik güçlerinin Lice'nin çatışmalarından sonraki durumunu Başbakan'a göstermek istemedikleri öne sürüldü. Lice gezisinin güvenlik gerekçesiyle engellenmesi Başbakan'ı kızdırdı. Başbakan'ın yakın çevresine 'Beni Kars'a götürmek istiyorlar. Ben Kars'a niye gideyim? Cumhurbaşkanı zaten orada. Şeker fabrikası ben yokken de açılabilir. Eğer bölgeye gideceksem bunun bir anlamı olmalı ve ben bu nedenle Lice'ye gitmek istiyorum' dediği öğrenildi." (Sabah, 30 Ekim 1993)

Başbakan Çiller Lice'ye gidemedi elbette. Bir yıl sonra, 4 Ağustos 1994'te 108 ev, iki kahvehane, bir dükkan yakıldı Lice'de. Ölümler oldu. Çok kısa bir süre sonra 20 Ağustos 1994'te 15 ev, 10 işyeri ile bir cami tümüyle yakıldı. 1996'da halkı korucu yapmak için bir daha saldırdı devlet Cizre'ye. Bu süreçte ilçenin köylerinden yarısından fazlası boşaldı. Merkezde 10 bin olan Lice nüfusu bir ara 300'lere kadar düştü.

Lice'nin yakılıp yıkılmasıyla, halkın katledilmesiyle, hatta Türk ordusunun bir generalinin öldürülmesiyle ilgili ciddi hiçbir soruşturma yapmadı devlet. 2001'de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde açılan davada devletin sorumluluğunu kabul etmesiyle gidilen "dostane çözüm" çerçevesinde Türkiye Cumhuriyeti "yaşam hakkını ihlal"den Licelilere 4,1 trilyon lira tazminata mahkum oldu.

Lice katliamından 20 yıl sonra, zaman aşımından bir gün öne, 22 Ekim 2013'te Diyarbakır Savcısı bir iddianame hazırlayarak, ikisi subay tüm sorumlular hakkında dava açılmasını sağladı.

İddianamede yer alan bir cümle belki de karşı karşıya olduğumuz "devlet olma anlayışı"nın bugüne kadar uzanan durumuna suçüstü yapıyor:

"Resmi tutanaklarda PKK'nın ilçeye saldırısı nedeniyle bu sonucun meydana geldiği yazılmıştır. Olay günü PKK'nın Lice'ye saldırdığına ve Tuğgeneral Bahtiyar Aydın'ı öldürdüğüne dair bir delil elde edilememiştir."

 

Lice'den Cizre'ye 22 yıldır aynı kafa 

 

1993 yılında Lice'de yaşanan bu katliam sürecinin bir benzeri bugün Cizre'de sahneye konuluyor.

Cizre yakılıp yıkılıyor, evler bombalanıyor, bir haftadır sokağa çıkma yasağı uygulanıyor, insanlar ekmeksiz, susuz bırakılıyor, bir haftada ölenlerin sayısı 14'ü geçiyor, hatta gelen haberlere göre 20'yi buluyor. Cenazeler gömülemiyor. İnsanlar çocuklarının, büyüklerinin cenazelerini derin dondurucuda, buzlar içinde koruyorlar kokmasın diye. Hastalar, yaralılar ambülans gelmediği, hastaneye ulaştırılmadığı için ölüyor. Elektrik ve su yok. Bir haftalık çöpler birikmiş. Telefon ve internet kesilmiş. Cizre'nin değil dünyayla, Türkiye'yle, komşu  ilçeyle bile bağlası kopmuş.

Binlerce kişi abluka altına alınmış. Devletin güvenlik güçleri tankıyla topuyla ağır silahlarıyla neredeyse 50-60 bin kişinin yaşadığı mahallelere saldırıyor. Keskin nişancılar yüksek binaların tepelerinden; çoluk çocuk, yaşlı genç, kadın erkek demeden Cizre halkını avlıyor.

Yaşanılan zaten katliam aşamasına varmış, daha büyük bir katliam kapıda bekliyor.

Özel Harekat Timlerinin zırhlı araçları geceleri "Ermeni dölleri", "Bu gece hepinizi öldüreceğiz", "Siz daha HDP'ye oy verin" diye inanılmaz bir nefret söylemiyle, halkı katletmekle tehdit ederek dolaşıyor.

İşte böyle bir süreçte HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, seçim hükümetinin iki HDP'li bakanı, parlamentoya 80 üye sokmuş HDP'nin milletvekilleri bırakın Cizre'ye girmeyi, komşu ilçe İdil'den dışarı çıkartılmıyorlar.

Bir parti genel başkanıyla, iki bakan ve 40'ya yakın milletvekili araçlarından indiriliyor. Önlerine çıkan engelleri, polis ve asker kuşatmasını aşmak için iki günde 100 kilometrelik yolu yürüyerek aşmak zorunda kalıyorlar. Yolları kesildiği için dağ yollarındaki patikalara vuruyorlar kendilerini.

Artık bölgede Valiler ve Kaymakamlar da hükümet üyelerinin emrinde değil, sadece AKP'li bakanları dinliyorlar belli ki. AKP'li bakanlar da sadece "Reis"i dinliyor.

Bu tablonun yadsınamaz gerçeği şu ki, artık "parlamenter sistemin ruhuna fatiha..." O çok eleştirdikleri "Milli Şef" döneminden "Milli Reis" sistemine geçtiğimizin açık kanıtıdır.

Aslında bugün Cizre yolunda Demirtaş ve arkadaşlarının yolunu kesen, bir parlamentonun enkazından kurulan barikatlardır.

Cizre yollarında  T.C. Devletinin güvenlik görevlilerine "kanunsuz" emir verenler, T.C.'nin parlamentosununu, T.C.'nin hükümet üyelerini "alenen tahkir ve tezyif" ediyor.

Lice'nin yakılıp yıkıldığı, 18 kişinin öldürüldüğü 1993 Lice katliamı sırasında ne CHP Genel Başkanı Baykal girebilmişti Lice'ye, ne de Başbakan Tansu Çiller gidebilmişti. Bugün aynen Cizre'de olduğu gibi...

1993'ün Lice'sinden "İleri Demokrasi" ve "Yeni Türkiye" üzerinden aktarmalı olarak geldiğimiz yer 2015'in Cizre'siyse eğer, söylenecek tek söz var:

Batsın sizin ileri demokrasiniz, yeni Türkiye'niz!

Gerçi "seçim bozgunu" ufukta göründükten sonra sadece "çözüm süreci"ni değil "İleri Demokrasi"lerini de "Yeni Türkiye"lerini de "buzdolabına koymuşlar"dı. Şimdi bu vahşetten ve kandan anlaşılıyor ki, sadece "Eski Türkiye"nin "Geri Demokrasi"siyle mabatlarını kurtarmaya çalışıyorlar.

 

Merak edenler için not:

1993'te ve sonrasında yakılıp yıkılan, katliama uğrayan Lice'de yapılan 7 Haziran 2015 seçimlerinde HDP oyların yüzde 98'ini aldığı için AKP'ye alacak oy kalmadı pek.

Günlerdir bombalanan, yakılan, kurşunlanan, öldürülen Cizrelilerin yüzde 92'si 7 Haziran seçimlerinde HDP'ye oy vermiş. AKP'nin aldığı oylar ise yüzde 5'e bile ulaşamamış.

Görüldüğü gibi katliamın ecele faydası yok!

 

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Saray’ın inadına karşı ‘İnadına HDP’

7 Haziran’dan sonra parti binaları 400’e yakın ırkçı-şoven saldırıya uğrayan HDP, olanaklarının çok ötesinde bir kampanya yürüttü

Yap, yap! Zulmün artsın ki sonun çabuk gelsin!

Üç gün sonra milyonların hesap soracağı 1 Kasım sandığı var! Ama yap, yap! Son bir çaresizliğin tetiklediği cinnetinle sen yine de yap!

Sınır ötesinden son anket: AKP yüzde 40'ın altında

Erbil merkezli Kurd Tek'in anketine göre CHP ve HDP oyları yükseliyor, MHP ve AKP oyları düşüyor

"
"